25 Temmuz 2016 Pazartesi

Adaletin Şafağında

Bırak Savaşsınlar...


Bugünün filmi : Batman V. Superman : Dawn of Justice


Metropolis enkaza dönmüştür. Superman tartışılan bir figür haline gelmiş ve halkın büyük bir kesimi tarafından kontrol altında tutulmak istenmektedir. Bruce Wayne de bu insanlardan biridir ve Superman'i durdurmak için Batman kostümüne bürünüp elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Konuyu okuyunca çok heyecanlanıyorsunuz değil mi? Hepimiz Batman ile Superman'in dövüşünü görmek istiyoruz. Ben kendim hakkında konuşursam; çocukluğumdan beri beyazperdede görmek istediğim şeydi. En sevdiğim 2 süper kahraman birbirine karşı. Muhteşem olacak değil mi? Yani...böyle bir filmin sıkıcı olma ihtimali yok. Gereksiz sahneler olamaz değil mi? Ya da yaklaşık 6 filmi sadece bir filme sıkıştırmaya çalışmazlar değil mi? 

Öyle maalesef. Batman V. Superman : Dawn of Justice (neden adını bu kadar uzun koymanız gerekiyordu?) karışık, kalabalık, nerede hangi film olduğunu bilmeyen bir film. Ve beni hayal kırıklığına uğrattı. Negatif ve pozitif noktalarla teker teker gidelim :

- Superman sıkıcı bir karakter değil. Amerika'nın gururu olan ve herkesin olmak istediği kahraman. Bütün film boyunca somurtmasına, depresyona girmesine ve cidden bir kere bile sırıtmamasına gerek yok. 


+ İlk açıklandığında 'Hayır, nasıl olur? İnanmıyorum karakteri batıracaklar.' dediğim Batman seçimi... Ben Affleck filmin en iyi yanı. Bu kadar basit. Sözlerimi ağzıma tıkdığı için gerçekten mutluyum çünkü muhteşem bir Batman olmuş. Biraz yaşlı, biraz yorgun ama hala dedektif, hala çapkın bir milyoner. Karakter daha iyi yapılamazdı. Filmde olduğu her sahneyi çalıyor o yüzden film Superman filmi değil, Batman filmine doğru kayıyor.

- Batman filmi demişken: Aslında bu sadece bir film değil. Yaklaşık 6 hikayenin karmaşık bir birleşimi. 
Man of Steel 2,
Batman filmi,
Justice League'in yolunu hazırlama filmi,
Lex Luthor filmi,
Doomsday filmi,
Superman'in Sonu filmi
 
O kadar çok potansiyeli vardı ki... Biraz daha zamana bıraksalar, Marvel'a yetişmeleri lazım biliyorum ama acele ederseniz işte hikayeden kısıyorsunuz. 

+ Aksiyon sahneleri her Zack Snyder filminde olduğu gibi güzel. Özellikle Batman aksiyon sahnesi şu ana kadar beyazperdede izlediğimiz en iyi Batman aksiyonu.


- Zack Snyder demişken; lütfen stile bu kadar ağırlık verme. Hikaye daha önemli. Tamam Batman ve Superman savaşıyor, güzel görseller var, aksiyon var tamam. AMA aralarında bir kargaşa yok. Savaşmak için aralarındaki motivasyon mantıksız. Bir de üstüne savaşmayı bırakma nedenleri daha da mantıksız. 
Her şeyin karanlık, renksiz ve depresif olmasına gerek yok. Daha eğlenceli bir film yapabilirdin ama bu yolu tercih ettin. (En azından Justice League böyle olmayacak. FRAGMANI İZLEMEK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.)

- Ve filmde gerçekten nefret ettiğim noktaya geldik... Lex Luthor. Karakteri çok severim. Batman çizgi dizilerinden olsun, eski Superman filmlerinden olsun, Smallvile dizisinden olsun. Karakteri oynayan aktörü de severim. Jesse Eisenberg. Özellikle Social Network filmiyle ağzımı açık bırakmıştı. Bu karaktere özelliklerini kendisi mi verdi yoksa yönetmen mi böyle oynamasını söyledi bilemeyiz ama... bu Lex Luthor değil. Luthor göz korkutucu olmalı. Dahi ama bir o kadar da kurnaz olduğunu görebilmelisiniz. Superman'e karşı gelebilecek onun önünde durup yüzüne bakıp onunla oynayabileceğini inanmalısınız. Her 10 saniyede bir spazm geçiren, palyaçoya dönüşen, bunları sadece babasıyla sıkıntıları olduğu için yapan bir velet değil. Koskoca Lex olması lazım. Neden bu yönde gittiler bu karakterde hala anlamış değilim. İşte önceden de dediğim gibi: O kadar çok potansiyel vardı ki.













Kısacası : Film beni hayal kırıklığına uğrattı. Evet, beğendiğim noktalar var: Affleck olsun, Wonder Woman olsun, aksiyon sahneleri olsun ama beğenmediğim yerleri daha ağır basıyor. İzleyip kendi kararınızı verin... ya da izlemeyin. Benden 'meh' notu alıyor.


Sonraki yazı : Bir mankenin maceralarını anlatan komedi serisinin 2. filmi.

Bugünlük bu kadar.

24 Temmuz 2016 Pazar

Daha Yaratıcı Ol!

Sanal Gerçeklik Aklınla Oynayacak...


Bugünün filmi :



Teknoloji merkezli bir reklam ajansında çalışan David'den, ''Augmenta'' adındaki ''gerçeklik gözlüklerini'' tanıtımını yapması istenir. Bu gözlükler ona sanal dünyanın kapısını aralayacaktır ancak zaman içinde David'in kafasında sanallık ve gerçeklik birbirine girecektir.

Bu filme yakın zamanda denk geldim. Konusunu okuyunca size ne yalan söyleyeyim izlemek istemedim. ''Ya klişe yakın gelecekte geçen bir bilim-kurgu filmi. Sonunu şimdiden tahmin edebiliyorum.'' dedim. Ama yine de izledim; iyi-kötü farketmez en azından film kültürüm az da olsa biraz daha gelişir diye düşündüm. Ve izledikten sonra kesinlikle Creative Control hakkında konuşmam gerektiğini anladım.

İlk önce şunu söyleyeyim : Çok yanlış düşünmüşüm. Bu hiçbir şekilde klişe bir film değil. Klişeden daha uzak olamazdı.Benim aklıma gelen her zamanki bilim-kurgu filmlerinden olacağıydı. AMA bence bu bir bilim-kurgu filmi değil. Evet, film yakın gelecekte geçiyor ve evet, teknoloji filmde büyük bir rol oynuyor ama aslında film bir drama. Monoton hayatından sıkılan, yeni şeyler ve yeni insanlar denemek isteyen bir adamın hikayesi.

Bu film herkese göre değil çünkü senaryosundan yönetmenliğine kendini beğenmiş ve iddialı bir film ama beni ''kaptı.'' Yani ilk bir saatinde koltuğuma yapışık bir şekilde gözümü kırpmadan izliyordum. Hızlı ama aralara biraz sakinlik yerleştirilmiş temposu, yerinde gerçekçi - yerinde gerçeküstü oyunculuklar ve filmde en çok beğendiğim şey : MUHTEŞEM GÖRSELLER. Kamera hareketleri, açıları, ne zaman duracağını ve nefes alacağını bilen ne zaman ''hadi şimdi koşalım'' diyeceğini bilen tempo ve siyah-beyaz olsa da size rengi bile düşündürtmeyen bir sinematografi. Filmin hikayesi sizi sarmazsa, oyunculukları beğenmezseniz bile görseller sizi filmi izlettirmeye devam ettirecek. 


Söyleyebileceğim tek negatif şey şu olabilir : Filmin yönetmeni, senaristi ve yıldızı Benjamin Dickinson, filmi kendini göstermek için yapmış. Yani yapmamışsa da izleyiciyede öyle bir his uyandırıyor. Bence sadece yönetmenliği ve hikayesiyle kalıp oyunculuğa bulaşmasaydı daha çok eğlenebilirdim.
Yarısından sonra hikayenin gidişatını beğenmedim çünkü kopukluklar vardı ve karakterlerin aralarında geçenler gerçek olmaktan çıkıp kabullenmek zorunda olduğunuz noktalara kadar gitti.  Film zaten ilk sahnesinden itibaren size iddialı ve yeni bir şey olduğunu gösteriyor ama film devam ettikçe ''bakın bakın bu sahne çok güzel'' diye bağırıp gözünüze sokuyor. Bir süre sonra hikayeden çok stile odaklanıyor. Böylece size film değil sanki müzik klibi izliyorsunuz hissi veriyor.

Filmin yönetmeni-senaristi-başrol oyuncusu : Benjamin Dickinson

Bu yüzden kendini beğenmiş bir film. Ve bu yüzden herkes beğenmeyebilirim ama ben tavsiye ederim. Film beni yarısından sonra kaybetmeseydi ''kesin izle''menizi söylerdim ama şimdilik eğer ''patlamalı-çatlamalı, büyük bütçeli bir bilim-kurgu filmi'' değil de ''sakin, kendi halinde bir bilim-kurgu'' filmi izlemek isterseniz ''boş vaktinizde izle''menizi öneririm.



Bugünlük bu kadar.