5 Ağustos 2016 Cuma

Kaptan vs Milyarder

Kahramanların Savaşı


Bugünün filmi : Captain America : Civil War


Nijerya, Lagos'ta başarısızlıkla sonuçlanan ve masum insanların hayatlarını kaybettiği bir görevden sonra hükümet süper kahramanları kontrol altında tutmak istemektedir. Fakat Captain America süper kahramanların işe yaradığını ve böyle devam ederek dünyayı savunmaya devam edeceklerini söyler. Tony Stark bu görüşü desteklemez ve iki taraf da yanına süper kahraman arkadaşını alarak ideolojilerini savunmak için savaşır.

Marvel'ın en başından beri planı olan Civil War mayıs ayında sonunda vizyonlara ulaştı.Ve uzun zamandır izlediğimiz Marvel filmleri gibi; hayal kırıklığına uğratmadı.

Ne kadar Avengers filmlerinde görmeye alıştığımız isimler ve bu takıma katılan yeni isimler olsa da özünde yine bir Captain America filmi. Hiçbir karakter zorlanmış hissedilmiyor. Marvel evreninde ilk kez gördüğümüz Black Panther ve Spider-Man karakterleri de çok iyi bir şekilde seçilmiş ve ekrana hem aksiyon açısından hem de karakterlerin kişisel özellikleri açısından çok iyi yansıtılmış. Takıma yeni katılan isimler Chadwick Boseman ve Tom Holland süper kahraman kişiliklerine bürünerek gelecek filmlerde onları izlemek için beni merakla bekletiyor. 





Ve artık alıştığımız Robert Downey Jr., Tony Stark karakterine her zamandan farklı bir performans veriyor. Filmde yaşadığı şeyler gerçekten yüzüne yansıyor ve onunla kendinizi özdeşleştirip aynı duyguları hissediyorsunuz.




Tabii ki bir aksiyon filmi ve tabii ki bir önceki Captain America filminden de alıştığımız üzere Russo Kardeşler müthiş bir şekilde aksiyon sahnelerini heyecanlı hale getirip bizlere izlettiriyor. Özellikle havaalanı sahnesi şu ana kadar izlediğimiz en iyi süper kahraman aksiyon sahnelerinden biri olabilir. 



Her karakterin o aksiyon sahnesi dışında filmin içinde de kendi parlama anları ve karakterlerin görmek istediğimiz yanları oluyor. İntikam peşinde olan Black Panther, insanlara yardım etmek isteyen Spider-Man, istediği şeyi alana kadar durmayan Iron-Man ve arkadaşlarını korumaya çalışan Captain America ve daha fazlası... AMA bu filmin Age of Ultron'dan daha iyi yaptığı bir şey var. O da işte bu. Ne kadar fazla karakter olursa olsun hepsini kafanızda teker teker ayırıp karakteristik özelliklerini bulabiliyorsunuz. Avengers: Age of Ultron aksine karakterlere ayrılan dakikalar zorlanmış gözükmüyor çünkü hikayenin gidişatına ve akışına uyuyor. Yani bu filmde her şey bir amaç içerisinde. Ya gelecek filmlere yarar sağlayan bilgiler ya da hikayenin akışını sağlayan sahneler. Gereksiz diyebileceğimiz bir şey yok.

Beğenmediğim noktalara gelirsek : Maalesef Marvel güçsüz, gerçekçi olmayan ve akılda kalmayan-hemen unutulan kötü adamları yazmaya devam ediyor. Loki dışında hangi kötü karakter hakkında ''bu karakterin gerçekten bir amacı vardı unutmayacağım bir kötü karakter'' diyebildik? 
Ve filmin sonu biraz kaçamak oldu. Evet, devam filmlerinde herkesi bir araya getirip kötülük karşısında savaşmasını istiyorsunuz ama bu hikaye noktasını bu filmin sonuna sıkıştırmanıza gerek yoktu. O kadar kavga, savaş ve çatışmadan sonra ''boşver, hadi gel barışalım'' finalini beğendiğimi söyleyemem. 


Sonuç olarak : Yine de beğenmediğim noktalar bu kadar yani. Sadece kısa bir paragraf. Eğer süper kahraman filmlerini takip ediyorsanız(sadece Marvel değil) ve kaliteli bir aksiyon, karakterler üzerine kurulu ve eğlenceli bir film izlemek istiyorsanız tavsiye ederim.


Sonraki yazı : Suicide Squad 
Bir sonraki yazı : The Invitation

Bugünlük bu kadar.

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Çocuk Kızla Tanışır, Grup Kurar

Klişe Ama Orijinal

Bugünün filmi : Sing Street


80'lerin İrlanda'sında yaşayan bir lise öğrencisi, tanıştığı bir kızı etkilemek için bir grup kurar. Fakat grup elemanlarına, enstrümanlara, ailesinin baskısından kurtulmasına ve ona yol göstericek bir öncü bulması gerekecektir.

Sing Street'i kimse duymadı. Dünya genelinde de sadece festivallerde ve bazı ülkelerde sınırlı sayıda salonlarda gösterildi.(Türkiye'de vizyona girmedi.) Küçük kendi halinde düşük bütçeli bir film olduğu için gözlerden kaçabilir ama kaçırmamınızı tavsiye ederim.
Çünkü film gerçekten çok güzel. Baş karakterimiz Connor, ilginç ve havalı. Kafasına bir şey koyduysa onu yapmadan durmuyor. Sadece bir insanla filmi yürütemezsiniz bu yüzden yan karakterler de muhteşem. Hoşlandığı kız, grubundaki genç müzisyenler, ailesi(özellikle abisi)... Bu karakterlerin arasındaki iletişimi izlemek ve nereye gideceğini görmek istiyorsunuz.

Hikaye

Hikaye hiç görmediğiniz bir şey değil. Basit ve klişe. Ama hikayenin klişe olması filmin bazı noktalarında çok orijinal olmayacağı anlamına gelmiyor. Böyle mutlu ve neşeli çoğu filmde göremeyeceğiniz hüzünlü sahneler, gerçekten duygulandığınız sahneler ve rüya sekansları da var. 
Hikaye noktalarını yani hikayenin sonuna doğru nerelere gideceğini, karakterlerin ne yapacağını tahmin edebiliyorsunuz ama bu filmden aldığınız zevki hiçbir şekilde azaltmıyor.


Oyuncular

Başrol olmak üzere daha önce adını duymadığımız genç isimler var. AMA bu filmden sonra adlarını çok duyacağız gibi hissediyorum. Aktörleri tanımadığınız için karakterlere çok güzel bir şekilde bürünebiliyorlar. Liselilerin Ocean's Eleven'ı gibi.

Şarkılar

Müzikal denemez ama filmde hem orijinal hem de klasik çok şarkı var. 80'lerden bildiğimiz tanıdığımız klasik şarkılar filme çok uygun bir şekilde yerleştirilmiş. Şarkıyı ezbere de bilseniz, sizi filmden koparmıyor hatta daha da odaklanmanızı ve bu filmin 1980'ler dünyasında olduğunu sağlıyor.
Film için yazılan şarkılar ise birbirinden eğlenceli. Bazen slow bazen hareketli şarkılarla bütünlük ve filmin akışı düzgün, kaliteli ve tecrübeli bir şekilde kurulmuş.


1980'ler

Bir önceki paragrafta dediğim gibi şarkılar bu döneme sizi götürüyor, evet, ancak; kostümlerden, küçük eşyalara, saç stilinden, kullanılan enstrümanlara kadar neredeyse kusursuz bir şekilde bizi o zamanlara götürüyor. Tabii ki burada övgü yazar ve yönetmen John Carney'e gidiyor. 
Kendimizi bu kadar özdeşleştirdiğimiz ve başarmalarını istediğimiz karakterlerle hem kendileri arasında hem de izleyen arasında bir bağ yaratıyor. Her karakterin davranışından çekilen kliplere kadar 80'ler havasını size yansıtıyor.


Sonuç olarak : Bu sene izlediğim en neşeli ve umut veren film. Ailece izlenebilir ve herkese tavsiye edilebilen bir ''dönem filmi''.

                           

Sonraki yazı : Bu sene çıkan tek Marvel filmi.

Bugünlük bu kadar.

31 Temmuz 2016 Pazar

2OOLANDER

Geri Döndü!


- - - - - - - - İLK FİLMDEN SPOILER OLACAKTIR - - - - - - -


Bugünün filmi : Zoolander 2

Derek Zoolander modelliği bırakmış ve oğlunun velayetini alamadığı için uzaklara yerleşmiştir. Aldığı davet üzerine bir moda etkinliğine katılır ve eski ortağı Hansel ile yeniden bir araya gelir. Tam o esnada Interpol ünlü pop yıldızlarının öldürüldüğü bir soruşturma içerisindedir ve Zoolander'ın yardımına ihtiyaçları olacaktır.

Ben Stiller Zoolander'ın komedi dünyasına yaklaşık 15 yıllık bir aradan sonra hem yazar hem yıldız hem de yönetmen olarak geri dönüyor. Ve bize ''keşke dönmeseymiş'' dedirtiyor. 


İlk Film Hakkında


İlk filmde bizi güldüren ne kadar absürd olsa da beklenmedik şakalardı. Daha önce bu kadar salak bir karakter görmemiştik hem de model. Orijinaldi, tutkuyla yapıldığı belliydi. 2000'lerin başına yakışmıştı. Müzikleri, ara sıra ekrana gelen ünlüler ve bu kadar salak olabileceğine inanamayacağınız bir karakter. Ama inandık, beğendik. Zoolander karakteri ne kadar gerçekçi olmasa da onunla özdeştirdik kendimizi. Ailesi istediği şeyi onaylamıyor ama o yine de onları da mutlu etmek istiyor. Yaptığı işte en iyisi olmak istiyordu. İlk filmin güzelliği de buradaydı işte. Sizin yüzünüze ne kadar saçma şakalar vurduysa bir o kadar da karakterlerini geliştirdi ve Derek'i önemsememizi sağladı. 

Ama Zoolander 2 ; hep en beklenilen şakaya gitti. Karakterleri tanıyoruz böylece onları geliştirmen üstüne bizi daha da duygu hissettirmen onları önemsetmen daha kolay olacaktır. AMA Zoolander 2 filminin kendisi bile karakterlerini önemsemiyor, biz nasıl önemseyelim?!

Şu anki modern dünyadan mıdır, Derek Zoolander karakteri bu çağa yakışmamış gibi. Kullanılan şarkılardan, özel efektlerden, popüler kültür göndermenlerinden bu yıllarda ilginç gelmiyor. 


Potansiyel vardı. Ben Stiller ve Owen Wilson ikilisinde her zaman bir komedi potansiyeli vardır. Oyunculuklar iyi orada bir sıkıntı yok herkes komedi dalında en üste çıkmış insanlar zaten. Sıkıntı senaryoda, karakterlerin gelişimlerinde. Eğer bizim Zoolander ile oğlu arasında geçen bir sahneyi umursamamızı istiyorsan, ikisinin de karakterini filmin başından oturtacaksın. 

İlk filmde Derek karakteri ne kadar ezik olursa olsun, çabaladı. Ve sonunda istediğini başardı, elde etti. Bizde onunla birlikte o ezikliği hissettik ve sonunda onunla birlikte mutlu olduk. Ama bu filmde hep ezikti ve hiç uğraşmadı. Bu sefer sonunda istediğini kolay bir şekilde elde etti ama ortada bir kargaşa yoktu. Bize hiç ''gerçekten başarabilecek mi acaba?'' dedirtmedi. Hangi işten kurtulduysa da başkalarının yardımıyla kurtuldu, hiç kendi çabasıyla bir şey başarmadı.


Sonuç olarak : İzlemeyin. İlk filmi seviyorsanız bırakın öyle kalsın. Zoolander'ı bu filmden önce hep, o klasik şarkılarla, günden güne kullandığım repliklerle ve kahkahalarla gülmemle hatırlardım. Ama maalesef bu filmden sonra hatırlamak istiyor muyum bilmiyorum.

 
Sonraki yazı : Bu senenin en optimistik, umut veren, neşe saçan filmi.

Bugünlük bu kadar.