24 Temmuz 2016 Pazar

Daha Yaratıcı Ol!

Sanal Gerçeklik Aklınla Oynayacak...


Bugünün filmi :



Teknoloji merkezli bir reklam ajansında çalışan David'den, ''Augmenta'' adındaki ''gerçeklik gözlüklerini'' tanıtımını yapması istenir. Bu gözlükler ona sanal dünyanın kapısını aralayacaktır ancak zaman içinde David'in kafasında sanallık ve gerçeklik birbirine girecektir.

Bu filme yakın zamanda denk geldim. Konusunu okuyunca size ne yalan söyleyeyim izlemek istemedim. ''Ya klişe yakın gelecekte geçen bir bilim-kurgu filmi. Sonunu şimdiden tahmin edebiliyorum.'' dedim. Ama yine de izledim; iyi-kötü farketmez en azından film kültürüm az da olsa biraz daha gelişir diye düşündüm. Ve izledikten sonra kesinlikle Creative Control hakkında konuşmam gerektiğini anladım.

İlk önce şunu söyleyeyim : Çok yanlış düşünmüşüm. Bu hiçbir şekilde klişe bir film değil. Klişeden daha uzak olamazdı.Benim aklıma gelen her zamanki bilim-kurgu filmlerinden olacağıydı. AMA bence bu bir bilim-kurgu filmi değil. Evet, film yakın gelecekte geçiyor ve evet, teknoloji filmde büyük bir rol oynuyor ama aslında film bir drama. Monoton hayatından sıkılan, yeni şeyler ve yeni insanlar denemek isteyen bir adamın hikayesi.

Bu film herkese göre değil çünkü senaryosundan yönetmenliğine kendini beğenmiş ve iddialı bir film ama beni ''kaptı.'' Yani ilk bir saatinde koltuğuma yapışık bir şekilde gözümü kırpmadan izliyordum. Hızlı ama aralara biraz sakinlik yerleştirilmiş temposu, yerinde gerçekçi - yerinde gerçeküstü oyunculuklar ve filmde en çok beğendiğim şey : MUHTEŞEM GÖRSELLER. Kamera hareketleri, açıları, ne zaman duracağını ve nefes alacağını bilen ne zaman ''hadi şimdi koşalım'' diyeceğini bilen tempo ve siyah-beyaz olsa da size rengi bile düşündürtmeyen bir sinematografi. Filmin hikayesi sizi sarmazsa, oyunculukları beğenmezseniz bile görseller sizi filmi izlettirmeye devam ettirecek. 


Söyleyebileceğim tek negatif şey şu olabilir : Filmin yönetmeni, senaristi ve yıldızı Benjamin Dickinson, filmi kendini göstermek için yapmış. Yani yapmamışsa da izleyiciyede öyle bir his uyandırıyor. Bence sadece yönetmenliği ve hikayesiyle kalıp oyunculuğa bulaşmasaydı daha çok eğlenebilirdim.
Yarısından sonra hikayenin gidişatını beğenmedim çünkü kopukluklar vardı ve karakterlerin aralarında geçenler gerçek olmaktan çıkıp kabullenmek zorunda olduğunuz noktalara kadar gitti.  Film zaten ilk sahnesinden itibaren size iddialı ve yeni bir şey olduğunu gösteriyor ama film devam ettikçe ''bakın bakın bu sahne çok güzel'' diye bağırıp gözünüze sokuyor. Bir süre sonra hikayeden çok stile odaklanıyor. Böylece size film değil sanki müzik klibi izliyorsunuz hissi veriyor.

Filmin yönetmeni-senaristi-başrol oyuncusu : Benjamin Dickinson

Bu yüzden kendini beğenmiş bir film. Ve bu yüzden herkes beğenmeyebilirim ama ben tavsiye ederim. Film beni yarısından sonra kaybetmeseydi ''kesin izle''menizi söylerdim ama şimdilik eğer ''patlamalı-çatlamalı, büyük bütçeli bir bilim-kurgu filmi'' değil de ''sakin, kendi halinde bir bilim-kurgu'' filmi izlemek isterseniz ''boş vaktinizde izle''menizi öneririm.



Bugünlük bu kadar.