24 Ocak 2017 Salı

Lütfen Çocukları Pistten Alalım, Ryan Gosling Dans Edecek!

Bugünün filmi : La La Land


Hollywood'da oyuncu olmak için canını dişine takan bir garson ve jazz'ı müzik dünyasına tekrar getirmeye çalışan bir piyanist birbirlerine aşık olurlar.

Bugün Oscar adaylıkları açıklanırken bu filmi yazmamın anlamlı olacağını düşündüm. Çünkü :

1. La La Land aday olduğu her ödülü kazanacak. En İyi Film'den tutun En İyi Saç ve Makyaj'a kadar.

2. 2016 yılına geri dönüp baktığım zaman neredeyse bütün büyük bütçeli filmlerin beni hayal kırıklığına uğrattığını gördüm.(bkz. Suicide Squad, Batman V. Superman) Bu sene Mart - Ekim arası çıkan, ilgi çeken ve büyük hasılat yapan filmlerde bir tembellik vardı sanki. Üstünde yeteri kadar düşünülmemiş, uğraşılmamış, yarım yamalak bırakılmış, mükemmel yapılmak istenmemiş gibi. Ve de hepsi aynı görselleri, aynı renk yelpazesini, aynı ''depresifliği'' paylaşıyor. AMA bugünün filmi öyle değil.

Kendisini ''Gelmiş Geçmiş En İyi Müzikaller'' listesine yazdıran La La Land bu sene Sing Street'le beraber izleyebileceğiniz en neşeli filmlerden. Filmi izlerken üstünde durulduğunu, her şeyin saniyesine kadar mükemmel bir kararlılıkla hazırlandığını, çalışıldığını görebiliyorsunuz....hatta hissedebiliyorsunuz.

Whiplash'ten sonra yine bir ''müzik filmi''yle karşımıza çıkan Damien Chazzelle, belki diyaloglarıyla olmasa da ekranı muhteşem bir şekilde kullanışını, renkleri, insanları, cisimleri, temaları izleyiciye bu kadar net yansıtabilecek nadir yönetmenlerden. Ve bu daha sadece 2. filmi. Şaşırtıcı değil mi?


Başrolleri paylaşan Emma Stone ve Ryan Gosling ikilisi ellerindeki materyallerle gidebildikleri yere kadar gidiyorlar. Ne kadar Gosling film için piyano çalmayı sıfırdan öğrenmiş olsa da (ki filmde döktürüyor) Emma Stone sadece bir bakışıyla bile anlatmak istediği şeyi anlatıyor. Ve kendisine En İyi Aktris Oscar'ını kazandırıyor. Aslında kazandırmıyor, bu seneki bütün aktrislerden bildiğiniz çalıyor ödülü. Canlı şarkı söyleyişinden, Gosling'le beraber dikkatlice koreograflanmış kesintisiz dans sahnelerinden, yeri geldiğinde gözündeki parıltıyı ve yeri geldiğinde gözündeki hüznü görebilmenize kadar sizi ekrana kitliyor.





Filmin muhteşem şarkılarını, muhteşem oyunculuklarını ve muhteşem yönetilişini bir kenara koyarsak şu soru kafamızda beliriyor. Filmin neresi zayıf? Film bittiğinde bu soruyu düşündüm ve düşündüğüm anda aklımda bir cevap belirdi:
Hikaye




Hikaye orijinal olmayabilir ama bu yine de klişe bir hikayeyle orijinal şeyler yapmayacağınız anlamına gelmiyor. La La Land bunu başarıyor fakat müzikallerin zorunlu olan eksikliğini üstünden atamıyor. Evet, şarkılar ve dans sahneleri göz alıcı ama bu yine de bir film. Karakterlerin, diyalogların ve aralarında yaşanan ilişkilerin ilgi çekici olması gerekiyor. La La Land'de bu eksikliği en net bir şekilde filmin ikinci bölümü yani ''gelişme'' bölümünde bize yansıtıyor. İşte bence Singin' in the Rain gibi bir müzikal La La Land'in burada üstüne çıkıyor. Çünkü Singin' in the Rain şarkıları olmadan da iyi bir film. Hikayesi, komedisi, karakterleri, olay örgüsü...

La La Land size ''haydi, bir sonraki şarkı gelsin, sıkıldım'' dedirtse de sizin filmden kopartmıyor. Ve ne kadar ben de filmi izlerken bu cümleyi kurmuş olsam da filmin finalinde karakterlere bağlandığımı ve onları önemsediğimi farkettim. Yaptıkları gibi ''cesaretli'' bir finali de insan ister istemez takdir ediyor.

Sonuç : Bence mükemmel bir film olmasa da modern/nostaljik bir film yapmak istenilse ve bu film müzikal olacak olsa; La La Land ortaya çıkacak en iyi sonuç olurdu. Ve bunu ben söylüyorum...müzikallerden nefret eden biri.



Bugünlük bu kadar.