27 Mayıs 2017 Cumartesi

Choose Life... Again!

Scotland Is Still Shite!

 - SPOILERS - 

Bugünün filmi : 


İlk filmde parayı alıp kayıplara karışan Renton, 20 yıl sonra ''arkadaşlarının'' yanına geri dönüp her şeyi düzeltmeye çalışacaktır. 

İlk filmi izlemiş birisine devam filminin çıkacağını söyleseniz konusunu soracağını düşünmüyorum. Bu filmi konusu için izlemiyorum, izlemiyoruz. Bu sevdiğimiz, eğlendiğimiz ve biraz daha zaman geçirmek istediğimiz karakterlerle bir kaç saat daha ''takılmak'' için izliyoruz. 20 yıl önce Trainspotting'in  bize hissettirdiği duyguları tekrar hissetmek için izliyoruz. O 'kült' film tadını tekrar almak için izliyoruz. 

Peki, T2 Trainspotting bunu başarabiliyor mu?

İlk önce size T2'nin ne kadar iyi bir 'kült' filmi olduğunu ve 'kült' film türünün şu anki sinema sektöründeki rolünden bahsetmek istiyorum. 

'Kült film' nedir?
Kült film vizyona girdiğinde çok ses uyandırmayan, herkese hitap etmeyen ama hitap ettiği toplulukta çok çabuk bir şekilde popüler olup yayılan bir filme denir. Bknz. Fight Club, Trainspotting, Dredd, The Big Lebowski...

T2 de bu role çok iyi oturuyor çünkü; ilk filmin hitap ettiği topluluğa sesleniyor tekrardan. Filmin başarmayı istediği 'gelmiş geçmiş en iyi filmi' yapmak değil, sadece ilk filmin hikayesinin devamını getirmek. Her yerde reklamları yok, sayısızca fragmanı yok; hatta hiç reklamı yok. Ülkemizde 5 Mayıs'ta, film sektörünün madeni olan Amerika'da 3 Mart'ta vizyona girdi. Amerika'da yaptığı hasılat filmin bütçesinin sekizde biri. 1/8. Ülkemizde daha yeni çıkmasına rağmen bu gidişle Amerika'da yapılan hasılata yetişebilir. İşte kült filmlerin de yaptığı bu: Filmin kazandığı para onlar için önemli değil. Bu filmi yapanların tek istedikleri karakterlerin 20 yıl sonra nerede olduklarını, ne yaşadıklarını seyircilere göstermek. 
Ama bu durum benim aklıma bir soru daha getirtiyor: Başka bir kült filmin devamı gelseydi de bu kadar az bir hasılat görebilir miydik? Mesela yarın Fight Club 2 çıksa neler olurdu? İnsanlar hikayenin devamını merak edip sinemalara doluşur muydu, yoksa ''ya internete düşünce evimin keyfinde izlerim'' mi derlerdi? Fight Club farklı bir film olabilir, evet, ama Fight Club vizyona girdiğinde, insanlar nasıl Trainspotting'e 'sadece bir uyuşturucu filmi' dediyse; Fight Club'a da 'sadece bir dövüş filmi' diyorlardı. Brad Pitt, Edward Norton ve bütün ekip tekrardan ikinci film için gelseler, ilk hikayenin hayranlarının yüzde kaçı para ödeyip sinemada izlemek için can atar?

T2'ye gelirsek:

İlk film değil. Hatta ilk film gibi bile değil. Evet, karakterlerin hepsi hala sevdiğimiz gibiler. Evet, müzikler yine sahnelere, olaylara ve durumlara uygun. Evet, yine ''nefret - aşk - hüsran - kayıp - neşe - ihanet'' karışımı bir formül var karşımızda. AMA ilk filmin o hızlı temposu, her zaman her şey olabilir endişesi ve o orijinal, çenemizi düşüren görseller yok. Bunun nedeni; Hikayede uyuşturucu artık büyük bir rol oynamıyor, hatta: hiçbir rol oynamıyor. Karakterlerimizin kafalarının - neredeyse - bütün film boyunca yerinde olması filme bir ağırlık katıyor. Ekrandan bize diyor ki: ''O sevdiğin uyuşturucu bağımlıları değiller artık. Unut onu, hepsi olgunlaştı, daha büyük hedefleri var hepsinin.'' Yapılmak istenileni anlıyorum ve bu yapmak istediklerini gayet başarılı bir şekilde yaptıklarını da görebiliyorum fakat film bittiğinde sizde 'her şey yerine oturdu' hissi vermiyor. Bir arkadaşımın sözünü çalarak; ''Film sizde kekremsi bir tat bırakıyor''. Buruk bir şekilde sinemadan ayrılıyorsunuz. Başarmak istedikleri şey bu ama bu benim beğeneceğim anlamına gelmiyor maalesef. 


Filmin tam ortasında sevdiğimiz ve beraber işler yapmalarını istediğimiz iki karakter - Renton ve Simon (Sick Boy) - bir göreve girişiyorlar. Bir bara gidip farkedilmeden oradaki herkesin kredi kartını çalıp paralarını çalmak. Bu sahne tamamıyla bana ilk filmi hatırlattı. Çekiliş tarzından, oyunculuklara, garip/tuhaf komedik anlardan, şarkı seçimine kadar. Filmin en eğlendiğim bölümü oldu. Anlıyorum, filme daha dramatik anlar ve karakter seçimleri yansıtılmak isteniyor ama filmin bu parçası iki saate yayılsa çok büyük keyif alınarak izlenilirdi.


Yönetmenlik koltuğuna geri dönen Danny Boyle, ilk filmde yaptığı şeyleri burada hem tekrarlıyor hem de tekrarlamıyor. İlk filmde yapamadığı çoğu kamera tekniğini ve görsel içeriği burada teknolojinin de verdiği olumlu etki ile yapabiliyor. Ama ilk filmden de sayısızca gönderme yapıyor. T2'yi izlerken 'Ah, evet ilk filmdeki şeyi şey yapıyor.' cümlesini en az 10 kere diyorsunuzdur. Bu referanslar yapılsın, filme eğlence ve bir 'tanıdık sinerjisi' katıyor ANCAK bu efekt çok kullanıldığı zaman - ve haddinden fazla kullanılıyor - gönderme olarak değil de nostalji olarak algılıyorsunuz. İlk filmde aklımıza kazınan efsanevi görseller ve replikleri değil, yeni versiyonlarını görmek istiyoruz. Neredeyse her sahnede ilk filmden aşina olduğunuz bir şey görünce o an izlediğiniz ve takip etmek istediğiniz yeni hikayeye de odaklanamıyorsunuz. Senaryo da bu yüzden kendini kelepçelemiş bir şekilde duruyor. O anlara gönderme yapmak zorunda, kendi hikayesini baştan sona ilk filme yaslanmadan anlatamayacak duruma gelmiş gibi gözüküyor.


Sonuç: Eğer ilk filmi tekrardan izlemeyi beklemeyip, farklı bir tonda aynı karakterleri izlemek istiyorsanız derhal izleyin. Ama bir tavsiye; nostaljik anlara hazırlıklı olun.


Bugünlük bu kadar.

Choose life...