26 Haziran 2018 Salı

Star Wars Üzerine


Tarih: 17 Aralık 2017

Yer: Akasya Acıbadem IMAX Sineması

Film: Star Wars - Episode VIII: The Last Jedi

Sıra: E

Koltuk: 9

Bilet Ücreti: 36

İÇ. SİNEMA SALONU - AKŞAMÜSTÜ

İlk aksiyon sahnesi bitmiştir.
Bir önceki filmde yarım kalan Luke ve Rey’in buluşma sahnesi perdeye yansır. Kamera TAN’ın suratına doğru yaklaşır.


TAN’IN İÇ SESİ(V.O)
EVET! Üç yıl bunu bekledim, sonunda ışın kılıcını aldı.
Şimdi bir de felsefik bir söz söyler, Jedi Master sonuçta.


 TAN’IN İÇ SESİ(V.O)
Adam be adam!


TAN’IN İÇ SESİ(V.O)
NE?!?!?!?!?

TAN’IN İÇ SESİ’nin sahip olduğu heyecan ve mutluluğun yerini kafa karışıklığı ve bir tutam da hayal kırıklığı almıştır.
Bu duygu filmin sonuna hatta filmin sonrasında 6 ay kadar bununla alakalı 2.000 kelimelik bir yazı yazana kadar devam edecektir.

Evet, The Last Jedi’ı beğenmedim.

Bu yazıda size neleri niye beğenmediğimi ve beğendiğim şeyleri de neden beğendiğimden bahsedeceğim. (Daha çok beğenmediğim şeylerden bahsedeceğim.)

The Last Jedi’a girişmeden önce birkaç uyarı yapmam gerekecek, sonuçta konu Star Wars olunca çoğu ‘hayran’, Star Wars hakkında konuşurken fazla ‘tutkulu’ ve ‘hevesli’ hale gelebiliyor. Eskigeek_94’ten ölüm tehditleri saçan mesajlar almak istemiyorum.

UYARI: Bu film ve genel olarak Star Wars hakkındaki görüşlerin hepsi bana aittir. Yani bu demek oluyor ki bu yazı öznel fikirlerimi içerecek. Teknik konulara değinsem de beğendiğim veya beğenmediğim çoğu öğe, kişisel sebeplere ve tercihlere dayanıyor.

UYARI II: Ben de Star Wars seviyorum. Ben de filmleri, dizileri, kitapları, müzikleri, oyuncakları, posterleri ve tişörtleriyle büyüdüm. Hatta şu an bu yazıyı üstümde bir Star Wars tişörtü varken yazıyorum, ben de bu ‘galaksi’nin hayranıyım. Bu yazıyı The Last Jedi filmini ya da Star Wars kültürünü nedensiz bir şekilde komple yermek için yazmıyorum. Ben de sizden biriyim... valla.

Bir de, evet tahmin ettiğiniz üzere, bu yazı Star Wars: The Last Jedi’dan yığınlarca spoiler içerecek.

‘Mystery Box’ Tekniği

Luke ve Rey ne konuşacaklar?’

‘Kylo iyi tarafa dönecek mi?’

‘Snoke kim, nedir, necidir?’

‘Rey kimin çocuğu?’

Luke, Rey’den ışın kılıcını alınca ne yapacak, ne tepki verecek?’

TheForce Awakens’tan sonra hepimizin kafasında bu sorular vardı. Zaten o filmin yönetmeni J.J Abrams’ın artık imzası olan bir hikaye anlatım aracı bu: ‘Mystery Box’. Seyirciden bilmek istedikleri, merak ettikleri bilgileri, bilerek ve gelecekte anlatacaklarını -belki de anlatmayacaklarını- düşündürterek onlardan saklamak. 

(Bu TED Talk konuşmasında detaylıca bahsediyor.) 

Abrams bu soruları bize 2015’te sordurmaya başlıyor ve biz 2017’de Episode VIII çıkana kadar bu soruları kafamızda milyonlarca kez döndürüp cevaplar arıyoruz. Twitter’da dolanıyoruz, film sitelerine bakıyoruz, YouTube videoları izliyoruz, arkadaşlarımızla tartışıyoruz, geceleri uyumuyor ve bir cevap bulamayınca film serisini ve çocukluğunuzu batıracaklarını düşünüp bir oraya bir buraya dönerek uyumaya çalışıyor ama uyuyamayarak gözyaşı döküyoru--- yok, bu sadece benim galiba.

İki yıl bekledikten sonra The Last Jedi ile bu soruların cevaplarını alacağımızı ve daha önemlisi bizi tatmin eden cevaplar alacağımızı düşünüyoruz.

Peki... bu soruların cevaplarını alıyor muyuz?
Evet.

Peki, bu cevaplar bizi tatmin ediyor mu?
Hayır, beni etmiyor.

Bunun nedeninin filmler arasında gelecek filmlerin hikayeleri yazılırken senaristler arasındaki iletişim kopukluğundan olduğunu düşünüyorum. O yüzden biraz prodüksiyon aşamalarına bakmamız gerekecek.

Star Wars Prodüksiyon Günlükleri

Belki diyebilirsiniz “J.J (ve Lucasfilm hikaye ekibi) ilk filmi yazarken yukarda yazılan soruların cevaplarını bilmiyorlar mıydı?”. Bu sorunun cevabı: Hayır, bilmiyorlardı. The Force Awakens, bir hikaye ekibi tarafından yazıldığını belli eden bir film, çünkü ‘güvenli’ bir film. Bundan kastım: The Force Awakens, hikaye noktaları ve karakter gelişmeleri açısından risk almayan ve orijinal üçlemenin ilk filmi olan A New Hope’u takip eden bir film. The Force Awakens’ın yapması gereken tek şey, yeterli derecede düzgün bir film yaparak yeni üçlemeye bir başlangıç sunmaktı. Prequel üçlemesinin tadını ağzımızdan silmek ve Star Wars’un eskisi gibi olduğunu modern dünyamızda da göstermekti. Ve -bence- bunu başardı.
J.J ise o çok sevdiği ‘mystery box’ sorularını filme yerleştirdi ve cevapları için 8.-9. bölümleri ele alacak yönetmenlere güvendi. Daha sonrasında sırayla Episode 8 için Rian Johnson ve üçlemeyi kapatacak Episode 9 için de Colin Trevorrow işe alındı. Rian Johnson, 8 için görmek istediği hikayeyi yazıp sundu ve Lucasfilm’den onay geldikten sonra çekimlere başladı. Colin Trevorrow da senaryoyu birlikte yazdığı Derek Connolly ile hikayesini sundu ve çekimler için onay aldı. 




Ancak 9’un çekimleri başlayana kadar Trevorrow’un yönettiği bir film (The Book of Henry) vizyona girdi ve neredeyse bütün sinema eleştirmenleri tarafından topa tutuldu. Bu olay Lucasfilm’in Trevorrow’u dünyadaki en büyük ‘franchise’lardan biri olan Star Wars’u emanet edip edemeyeceklerini düşündürttü ve çok geçmeden Trevorrow, Star Wars Episode IX’un yazarlık ve yönetmenlik işinden kovuldu. Yani aslında 7,8 ve 9’un hem hikaye noktaları hem de karakter gelişmeleri açısından bir ‘giriş-gelişme-sonuç’ planı vardı ancak Trevorrow kovulduktan sonra 9’un hikayesi çöpe atıldı ve 8 vizyona girdikten sonra son filmin hikayesinin yeniden yazılmaya başlanmasına karar verildi. Tamam... bu olayların arka planıydı, şimdi The Last Jedi’a geçebiliriz.

Suç Atmacalar

Rian Johnson’ın defalarca kez röportajlarda ve Twitter hesabında da dile getirdiği gibi Lucasfilm birkaç not dışında Johnson’ın hikayesine karışmadı. (Tabii ki dışarıdan baktığımız için izleyiciler olarak tam olarak bunun doğruluğunu bilemeyiz ama ben inanıyorum.) O yukarda sorduğum sorulara kendi açımdan hayal kırıklığıyla cevap verilmesinin nedeni bence şu: İnternet.

Herkesin her karakter ve her hikaye noktası için kendi teorileri vardı. ‘Rey’in anne/babası kim?’ sorusu tam iki senedir her yerde geçiyordu. Rian Johnson 8’in hikayesini yazarken oturdu ve dedi ki: “Herkes Rey’in birisinin kızı olmasını bekliyor... peki ya kimsenin kızı olmazsa?”

Ve teoride kağıtta bakıldığı zaman bu tercihi beğeniyorum. Belki bunu bir roman olarak okuyor olsaydım beklenmedik bir sonuç olduğu için güzel bir ters köşe olarak bakardım. Ama sinematik bir açıdan filme baktığım zaman bu hikaye noktasının beni hayal kırıklığına uğrattığını görüyorum. Sinematik derken görsel olarak anlaşılmasın, Rey’in mağaraya düştüğü ‘reveal’ sahnesi bence görsel açıdan çok ilginç; sinematik açıdan derken salondaki herkesin heyecanını aniden kesen bir hikaye noktası olarak diyorum. Bir ‘I am your father’ dramatikliği yok ve belki de o dramatiklik istenmemiş, anlayabiliyorum, fakat tam iki sene boyunca sorguladığınız şeyin cevabının sizi tatmin etmesini de istiyorsunuz. Gerçekten size ‘anti-climactic’ bir şekilde size Rey’in ailesinin hikayede önemli bir rolü olmadığını söylüyor. Şöyle bir benzetme yapayım: İki sene boyunca Rey hangi tür elma diye düşünüyorsunuz. Kırmızı mı, yeşil mi, sarı mı, vs. Sonra -iki yıl sonra- size diyorlar ki, ‘He ya, Rey elma değil, armut.


Ve bu cevaplar üst üste hayal kırıklığı yaratarak gelince film bittiğinde bir sonraki filmi izleme isteğiniz bile kalmıyor. The Force Awakens’ın sonunda heyecanlanıyorsunuz, sizi merakın ve bir sonraki filmi izleme isteğinizin doruklarında bırakıyor. Çok da beğenmediğim Rogue One bile son aksiyon sahnesiyle kalp artış hızınızı yükselterek filmi bitiriyor. Ama The Last Jedi yavaş, sessiz ve depresif bir şekilde bitiyor. Size gelecekte ‘barış’, ‘bir amaç’ ya da ‘umut’ olduğunu söylese de Asiler yani ‘iyi adamlar’ için film umutsuz bir şekilde bitiyor.
Ve bunun ortaya çıkışının böyle olmasında suçu Rian Johnson’a atmıyorum, Mystery Box tekniğine atıyorum. Çünkü ilk filmde bu kadar Rey’in soy ağacı muhabbeti geçip açık bırakılan bir kapı niteliğinde bitirilmeseydi; teoriler ve spekülasyonlar havada uçuşmayacak ve önümüze ne sunulsa kabul edecek, ‘elma-armut’ tarzında saçma analojilere girişmeyecektik. (Bu konuda sinirli olduğum belli oluyor mu?)

Rian Johnson’a suç attığım yer ise (ve evet 6 kısa film çekmiş biri olarak şimdi Star Wars yönetmenlerine suç atmaya devam ediyorum) filmde bazı hikaye noktalarının ortaya çıkışlarını sanki seyirciyle dalga geçiyor gibi uygulaması.

Bu da ‘bathos’ adı verilen efektin bence kötü bir şekilde kullanılmasından kaynaklanıyor. Bathos, heyecan yükselirken ve merak artarken aniden gelen absürt ya da komik an olarak tanımlanıyor. Filmdeki hiçbir bathos anı işe yaramıyor. Ve aslında film ilk sahnesiyle size nasıl bir tonda olacağını gösteriyor:

Bir aksiyon sahnesinin içindeyiz. Asi Lideri Poe Dameron, New Order gemisini bombalardan kaçarak patlatmaya çalışmaktadır.
Leia’yla tartışan Poe, emirleri görmezden gelerek kendi bildiğini yapar. Geminin içindeki General Hux’la iletişime geçer.
Ve bu ciddi ve çoğu kaybın verildiği aksiyon sahnesinin ortasında Hux’la konuşur. Herkes iki taraftan da tehditkar bir tavır beklerken...
... Poe, Hux’ın annesine laf atar.

TAN sahte bir şekilde güler. Aslında içi ağlıyordur.

Ve işte film daha ilk sahnesiyle size tonunu belli etti, ‘beğenirsiniz beğenmezsiniz size kalmış’ dedi. Ancak bu aksiyon sahnesinden sonra Luke ve Rey’i geçenki filmde bıraktığımız yerden izlemeye devam ediyoruz. İki sene bekledikten sonra Luke ışın kılıcına kavuşacak ve yeni üçlemedeki ilk sözlerini söyleyecek.
Rey’den ışın kılıcını alır.
Bakar.
Müzik yükselir.
Ve...
... ışın kılıcını komik bir şekilde arkasına atar.

İşte, güldürmeyen bir ‘bathos’ sahnesi daha.
Luke’un huysuz yaşlı bir adam olmasıyla sıkıntım yok, hatta ışın kılıcını atmasıyla da bir sıkıntım yok. Tek sıkıntım, ışın kılıcını komik olacak bir şekilde arkasından atması. Sanki Rian Johnson bütün seyircilerin beklentilerini trollemiş gibi hissediyorsunuz ve bu beklentinizin olduğu ya da heyecanlı bir şey olacağını düşündüğünüz çoğu sahnenin size cevabı böyle olunca, bu efektin daha da işe yaramadığını görüyor ve hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

Luke’tan, Finn’den ya da BB-8’ten kimden geldiğine fark etmeksizin neredeyse hiçbir komedi sahnesi işe yaramıyor. Sonra film bitiyor ve ağzınızda ‘kekremsi bir tat’ bırakıyor. Karakterleri düşündüğünüzde, filmde neler yaptıklarını ve önceki filmden sonra ne kadar değiştiklerini sorguladığınızda ise şunu görüyorsunuz: Karakterler bu filmde hiç değişmedi ki.

Karakterler

Rian Johnson’ı bir yazar ve yönetmen olarak çok severim. Brick ve The Brother’s Bloom’u beğensem de bence Looper’da parlamıştır. The Last Jedi’da yazar olarak yarattığı hikayeyi beğenmesem de yönetmen olarak bence haddinden de fazla çalışmış. Tabii bu görsel şöleni başarmasında teknik ekibinin de çalışmasını göz önünde bulundurmak lazım fakat fikirler Johnson’dan çıktığı için övgüleri ona veriyorum. Kurgu ve sinematografi açısından en iyi yönetilen Star Wars filmi olmasına rağmen filmin temposu bakımından da en sıkıntılı Star Wars filmlerinden. Film bittikten sonra bazı sahnelerin gereksiz olduğunu görüyorsunuz. Yaşanan olayların karakterlere etki etmediğini, filmin başında nasıllarsa sonunda da öyle olduklarını görüyorsunuz. Her karakter değil ama çoğu yan karakter öyle:

Finn - Bir önceki filmde Asiler’in (yeni) Death Star’ı patlatması için yardım eden Finn, bu filmde iyi ve kötünün farkını tekrardan (!) gördü. Bütün filmi ana aksiyondan uzakta, zayıf ve manasız bir casino hikayesinde geçirdi. Ve böyle bir görevden bile başarısız bir şekilde geri döndü. En sonda kendisinin de gerçek bir Asi olduğunu hissetti ve iyi bir amaç uğruna kendini feda etmeye çalıştı. Ancak yapamadı çünkü filmde Rose diye bir karakter var.

Snoke - The Force Awakens'te kim olduğuna dair bu kadar merak yaratılmışken hiçbir soruya cevap vermeyip bir de üstüne bu şekilde ölmesi (harcanması) yan karakterlerin değişim ve gelişimleri üzerindeki zayıflığı da gösteriyor.

Rose - Sadece Finn’in B hikayesinde onun yanında olması için yazılmış bir karakter. Finn’in kendini feda etmesine izin verse Finn’in hikayesi güzel bir şekilde kapanmış olabilirdi. Rose karakterinin hikayesi son filmde nerelere gidecek hiçbir fikrim yok. Umarım Rey-Finn-Rose aşk üçgenine dönüşmez.

Leia - The Force Awakens’ın sonunda Asiler ile birlikte bir gemide New Order’dan kaçıyordu. The Last Jedi’ın sonunda Asiler ile birlikte bir gemide New Order’dan kaçıyor.

İlk filmin sonunda Poe ve Finn gibi yardımcı karakterler çok ilgi çekici gelmişti. Yeni üçleme için kahramanlarımızın bu olacağına inanmış ve gelecek filmlerde ne yapacaklarını merak ediyordum. Bu filmden sonra nereye gideceklerini bilmiyorum, tahmin bile edemiyorum ve ne yalan söyleyeyim öğrenme isteğimi de kaybetmiş gibiyim.


Filmde gelişen ve ne kadar çok beğenmediğim şey olsa da iletişimini ve etkileşimini beğendiğim iki karakter var: Rey ve Kylo. Rey bir Jedi (son Jedi) olmayı öğrenirken, Kylo bu galakside doğru tarafı bulmak için uğraşıyor. Kylo ve Rey’in birbirlerini hem tehdit etmeleri hem de kendi taraflarına doğru çekmeye çalışmaları ve aralarındaki etkileşim çok ilgi çekiciydi. Eğer Snoke’u alt ettikten sonra Rey, Kylo’nun ‘galaksiye denge getirerek yeni bir güç yaratalım’ teklifine evet deseydi serinin gidişatı çok farklı ve -benim açımdan- daha ilginç bir hal alabilirdi.
Bu etkileşime Luke’u da dahil ederek bir üçgen yaratabiliriz. Luke’un Kylo’yla geçmişi ve bu yüzden Rey’i eğitme korkusu gayet güzel bir şekilde perdeye yansıtılmıştı. Ancak Luke’un ölümünün gereksiz olduğunu düşünüyorum. Evet, artık yaşlı ve bütün gücünü kullanmış olabilir ama Asiler daha kurtulmadı ki. New Order yerle bir edilmiş olsa ve sonra (yani son filmin sonunda) kendini ‘iyi taraf’ kazandıktan sonra barış ve huzur içinde bıraksa hem karakter için hem de Skywalker Saga’sı için daha güzel bir final olabilirdi.



Sonuç olarak, Star Wars - Episode VII: The Last Jedi, çok güzel hatta bazı unutulmaz Star Wars anları ve kareleri yaratmasına ve görsel olarak çok güzel gözükmesine rağmen hikaye ve karakter gelişimi açısından yanlış kararları yanlış şekilde aldığını hissettiriyor. The Last Jedi defterimi Jedi Tapınağı’nda gördüğümüz kitapların birindeki şu dizelerle bitirmek istiyorum:

"First comes the day

Then comes the night.
After the darkness
Shines through the light.
The difference, they say,
Is only made right
By the resolving of gray
Through refined Jedi sight."


―Journal of the Whills, 7:477