Tarih: 17 Aralık 2017
Yer: Akasya Acıbadem IMAX Sineması
Film: Star Wars - Episode VIII: The Last Jedi
Sıra: E
Koltuk: 9
Bilet Ücreti: 36₺
İÇ.
SİNEMA SALONU - AKŞAMÜSTÜ
İlk aksiyon sahnesi bitmiştir.
Bir önceki filmde yarım kalan Luke ve Rey’in buluşma
sahnesi perdeye yansır. Kamera TAN’ın suratına doğru yaklaşır.
TAN’IN İÇ SESİ(V.O)
EVET! Üç yıl bunu bekledim, sonunda ışın
kılıcını aldı.
Şimdi bir de felsefik bir söz söyler, Jedi
Master sonuçta.
Adam be adam!
TAN’IN İÇ SESİ(V.O)
NE?!?!?!?!?
TAN’IN İÇ
SESİ’nin sahip olduğu heyecan ve mutluluğun yerini kafa karışıklığı ve bir
tutam da hayal kırıklığı almıştır.
Bu duygu filmin
sonuna hatta filmin sonrasında 6 ay kadar bununla alakalı 2.000 kelimelik bir
yazı yazana kadar devam edecektir.
Evet,
The Last Jedi’ı beğenmedim.
Bu
yazıda size neleri niye beğenmediğimi ve beğendiğim şeyleri de neden
beğendiğimden bahsedeceğim. (Daha çok beğenmediğim şeylerden bahsedeceğim.)
The
Last Jedi’a girişmeden önce birkaç uyarı yapmam gerekecek, sonuçta konu Star
Wars olunca çoğu ‘hayran’, Star Wars hakkında konuşurken fazla ‘tutkulu’ ve
‘hevesli’ hale gelebiliyor. Eskigeek_94’ten
ölüm tehditleri saçan mesajlar almak istemiyorum.
UYARI: Bu film ve genel olarak Star
Wars hakkındaki görüşlerin hepsi bana aittir. Yani bu demek oluyor ki bu yazı
öznel fikirlerimi içerecek. Teknik konulara değinsem de beğendiğim veya
beğenmediğim çoğu öğe, kişisel sebeplere ve tercihlere dayanıyor.
UYARI II: Ben de Star Wars seviyorum. Ben
de filmleri, dizileri, kitapları, müzikleri, oyuncakları, posterleri ve
tişörtleriyle büyüdüm. Hatta şu an bu yazıyı üstümde bir Star Wars tişörtü
varken yazıyorum, ben de bu ‘galaksi’nin hayranıyım. Bu yazıyı The Last Jedi
filmini ya da Star Wars kültürünü nedensiz bir şekilde komple yermek için
yazmıyorum. Ben de sizden biriyim... valla.
Bir
de, evet tahmin ettiğiniz üzere, bu yazı Star Wars: The Last Jedi’dan
yığınlarca spoiler içerecek.
‘Mystery
Box’ Tekniği
‘Luke ve Rey ne konuşacaklar?’
‘Kylo iyi tarafa dönecek mi?’
‘Snoke kim, nedir, necidir?’
‘Rey kimin çocuğu?’
‘Luke, Rey’den ışın kılıcını alınca ne
yapacak, ne tepki verecek?’
TheForce Awakens’tan sonra hepimizin kafasında bu sorular vardı. Zaten o filmin
yönetmeni J.J Abrams’ın artık imzası
olan bir hikaye anlatım aracı bu: ‘Mystery
Box’. Seyirciden bilmek istedikleri, merak ettikleri bilgileri, bilerek ve
gelecekte anlatacaklarını -belki de anlatmayacaklarını- düşündürterek onlardan
saklamak.
(Bu TED Talk konuşmasında detaylıca bahsediyor.)
Abrams
bu soruları bize 2015’te sordurmaya başlıyor ve biz 2017’de Episode VIII çıkana
kadar bu soruları kafamızda milyonlarca kez döndürüp cevaplar arıyoruz.
Twitter’da dolanıyoruz, film sitelerine bakıyoruz, YouTube videoları izliyoruz,
arkadaşlarımızla tartışıyoruz, geceleri uyumuyor ve bir cevap bulamayınca film
serisini ve çocukluğunuzu batıracaklarını düşünüp bir oraya bir buraya dönerek
uyumaya çalışıyor ama uyuyamayarak gözyaşı döküyoru--- yok, bu sadece benim
galiba.
İki
yıl bekledikten sonra The Last Jedi ile bu soruların cevaplarını alacağımızı ve
daha önemlisi bizi tatmin eden cevaplar alacağımızı düşünüyoruz.
Peki...
bu soruların cevaplarını alıyor muyuz?
Evet.
Peki,
bu cevaplar bizi tatmin ediyor mu?
Hayır,
beni etmiyor.
Bunun
nedeninin filmler arasında gelecek filmlerin hikayeleri yazılırken senaristler
arasındaki iletişim kopukluğundan olduğunu düşünüyorum. O yüzden biraz
prodüksiyon aşamalarına bakmamız gerekecek.
Star
Wars Prodüksiyon Günlükleri
Belki
diyebilirsiniz “J.J (ve Lucasfilm hikaye ekibi) ilk filmi yazarken yukarda
yazılan soruların cevaplarını bilmiyorlar mıydı?”. Bu sorunun cevabı: Hayır, bilmiyorlardı. The Force
Awakens, bir hikaye ekibi tarafından yazıldığını belli eden bir film, çünkü
‘güvenli’ bir film. Bundan kastım: The Force Awakens, hikaye noktaları ve
karakter gelişmeleri açısından risk almayan ve orijinal üçlemenin ilk filmi
olan A New Hope’u takip eden bir film. The Force Awakens’ın yapması gereken tek
şey, yeterli derecede düzgün bir film yaparak yeni üçlemeye bir başlangıç
sunmaktı. Prequel üçlemesinin tadını ağzımızdan silmek ve Star Wars’un eskisi
gibi olduğunu modern dünyamızda da göstermekti. Ve -bence- bunu başardı.
J.J
ise o çok sevdiği ‘mystery box’ sorularını filme yerleştirdi ve cevapları için
8.-9. bölümleri ele alacak yönetmenlere güvendi. Daha sonrasında sırayla
Episode 8 için Rian Johnson ve
üçlemeyi kapatacak Episode 9 için de Colin Trevorrow işe alındı. Rian Johnson, 8 için görmek istediği hikayeyi yazıp
sundu ve Lucasfilm’den onay geldikten sonra çekimlere başladı. Colin Trevorrow
da senaryoyu birlikte yazdığı Derek Connolly ile hikayesini sundu ve çekimler
için onay aldı.
Ancak 9’un çekimleri başlayana kadar Trevorrow’un yönettiği bir
film (The Book of Henry) vizyona girdi ve neredeyse bütün sinema eleştirmenleri
tarafından topa tutuldu. Bu olay Lucasfilm’in Trevorrow’u dünyadaki en büyük
‘franchise’lardan biri olan Star Wars’u emanet edip edemeyeceklerini düşündürttü
ve çok geçmeden Trevorrow, Star Wars Episode IX’un yazarlık ve yönetmenlik
işinden kovuldu. Yani aslında 7,8 ve 9’un hem hikaye noktaları hem de karakter
gelişmeleri açısından bir ‘giriş-gelişme-sonuç’ planı vardı ancak Trevorrow
kovulduktan sonra 9’un hikayesi çöpe atıldı ve 8 vizyona girdikten sonra son
filmin hikayesinin yeniden yazılmaya başlanmasına karar verildi. Tamam... bu
olayların arka planıydı, şimdi The Last Jedi’a geçebiliriz.
Suç
Atmacalar
Rian
Johnson’ın defalarca kez röportajlarda ve Twitter hesabında da dile getirdiği
gibi Lucasfilm birkaç not dışında Johnson’ın hikayesine karışmadı. (Tabii ki
dışarıdan baktığımız için izleyiciler olarak tam olarak bunun doğruluğunu
bilemeyiz ama ben inanıyorum.) O yukarda sorduğum sorulara kendi açımdan hayal
kırıklığıyla cevap verilmesinin nedeni bence
şu: İnternet.
Herkesin
her karakter ve her hikaye noktası için kendi teorileri vardı. ‘Rey’in
anne/babası kim?’ sorusu tam iki senedir her yerde geçiyordu. Rian Johnson 8’in
hikayesini yazarken oturdu ve dedi ki: “Herkes Rey’in birisinin kızı olmasını bekliyor... peki ya kimsenin kızı olmazsa?”
Ve teoride
kağıtta bakıldığı zaman bu tercihi beğeniyorum. Belki bunu bir roman olarak
okuyor olsaydım beklenmedik bir sonuç olduğu için güzel bir ters köşe olarak
bakardım. Ama sinematik bir açıdan filme baktığım zaman bu hikaye noktasının
beni hayal kırıklığına uğrattığını görüyorum. Sinematik derken görsel olarak
anlaşılmasın, Rey’in mağaraya düştüğü ‘reveal’ sahnesi bence görsel açıdan çok
ilginç; sinematik açıdan derken salondaki herkesin heyecanını aniden kesen bir
hikaye noktası olarak diyorum. Bir ‘I am your father’ dramatikliği yok ve belki
de o dramatiklik istenmemiş, anlayabiliyorum, fakat tam iki sene boyunca
sorguladığınız şeyin cevabının sizi tatmin etmesini de istiyorsunuz. Gerçekten
size ‘anti-climactic’ bir şekilde size Rey’in ailesinin hikayede önemli bir rolü olmadığını
söylüyor. Şöyle bir benzetme yapayım: İki sene boyunca Rey hangi tür elma diye
düşünüyorsunuz. Kırmızı mı, yeşil mi, sarı mı, vs. Sonra -iki yıl sonra- size diyorlar ki, ‘He ya, Rey elma değil, armut.’
Ve bu
cevaplar üst üste hayal kırıklığı yaratarak gelince film bittiğinde bir sonraki
filmi izleme isteğiniz bile kalmıyor. The Force Awakens’ın sonunda
heyecanlanıyorsunuz, sizi merakın ve bir sonraki filmi izleme isteğinizin
doruklarında bırakıyor. Çok da beğenmediğim Rogue
One bile son aksiyon sahnesiyle kalp artış hızınızı yükselterek filmi
bitiriyor. Ama The Last Jedi yavaş, sessiz ve depresif bir şekilde bitiyor.
Size gelecekte ‘barış’, ‘bir amaç’ ya da ‘umut’ olduğunu söylese de Asiler yani
‘iyi adamlar’ için film umutsuz bir şekilde bitiyor.
Ve
bunun ortaya çıkışının böyle olmasında suçu Rian Johnson’a atmıyorum, Mystery
Box tekniğine atıyorum. Çünkü ilk filmde bu kadar Rey’in soy ağacı muhabbeti
geçip açık bırakılan bir kapı niteliğinde bitirilmeseydi; teoriler ve
spekülasyonlar havada uçuşmayacak ve önümüze ne sunulsa kabul edecek,
‘elma-armut’ tarzında saçma analojilere girişmeyecektik. (Bu konuda sinirli
olduğum belli oluyor mu?)
Rian
Johnson’a suç attığım yer ise (ve evet 6 kısa film çekmiş biri olarak şimdi
Star Wars yönetmenlerine suç atmaya devam ediyorum) filmde bazı hikaye
noktalarının ortaya çıkışlarını sanki seyirciyle dalga geçiyor gibi uygulaması.
Bu da
‘bathos’ adı verilen efektin bence kötü bir şekilde kullanılmasından
kaynaklanıyor. Bathos, heyecan yükselirken ve merak artarken aniden gelen
absürt ya da komik an olarak tanımlanıyor. Filmdeki hiçbir bathos anı işe
yaramıyor. Ve aslında film ilk sahnesiyle size nasıl bir tonda olacağını
gösteriyor:
Bir aksiyon sahnesinin içindeyiz. Asi Lideri
Poe Dameron, New Order gemisini bombalardan kaçarak patlatmaya çalışmaktadır.
Leia’yla tartışan Poe, emirleri görmezden
gelerek kendi bildiğini yapar. Geminin içindeki General Hux’la iletişime geçer.
Ve bu ciddi ve çoğu kaybın verildiği aksiyon
sahnesinin ortasında Hux’la konuşur. Herkes iki taraftan da tehditkar bir tavır
beklerken...
... Poe, Hux’ın annesine laf atar.
TAN sahte bir
şekilde güler. Aslında içi ağlıyordur.
Ve
işte film daha ilk sahnesiyle size tonunu belli etti, ‘beğenirsiniz
beğenmezsiniz size kalmış’ dedi. Ancak bu aksiyon sahnesinden sonra Luke ve
Rey’i geçenki filmde bıraktığımız yerden izlemeye devam ediyoruz. İki sene
bekledikten sonra Luke ışın kılıcına kavuşacak ve yeni üçlemedeki ilk sözlerini
söyleyecek.
Rey’den
ışın kılıcını alır.
Bakar.
Müzik
yükselir.
Ve...
...
ışın kılıcını komik bir şekilde arkasına atar.
İşte,
güldürmeyen bir ‘bathos’ sahnesi daha.
Luke’un
huysuz yaşlı bir adam olmasıyla sıkıntım yok, hatta ışın kılıcını atmasıyla da
bir sıkıntım yok. Tek sıkıntım, ışın kılıcını komik olacak bir şekilde
arkasından atması. Sanki Rian Johnson bütün seyircilerin beklentilerini
trollemiş gibi hissediyorsunuz ve bu beklentinizin olduğu ya da heyecanlı bir
şey olacağını düşündüğünüz çoğu sahnenin size cevabı böyle olunca, bu efektin
daha da işe yaramadığını görüyor ve hayal kırıklığına uğruyorsunuz.
Luke’tan,
Finn’den ya da BB-8’ten kimden geldiğine fark etmeksizin neredeyse hiçbir
komedi sahnesi işe yaramıyor. Sonra film bitiyor ve ağzınızda ‘kekremsi bir
tat’ bırakıyor. Karakterleri düşündüğünüzde, filmde neler yaptıklarını ve
önceki filmden sonra ne kadar değiştiklerini sorguladığınızda ise şunu
görüyorsunuz: Karakterler bu filmde hiç
değişmedi ki.
Karakterler
Rian
Johnson’ı bir yazar ve yönetmen olarak çok severim. Brick ve The Brother’s Bloom’u beğensem de bence Looper’da parlamıştır. The Last Jedi’da yazar olarak
yarattığı hikayeyi beğenmesem de yönetmen olarak bence haddinden de fazla
çalışmış. Tabii bu görsel şöleni başarmasında teknik ekibinin de çalışmasını
göz önünde bulundurmak lazım fakat fikirler Johnson’dan çıktığı için övgüleri
ona veriyorum. Kurgu ve sinematografi açısından en iyi yönetilen Star Wars
filmi olmasına rağmen filmin temposu bakımından da en sıkıntılı Star Wars
filmlerinden. Film bittikten sonra bazı sahnelerin gereksiz olduğunu
görüyorsunuz. Yaşanan olayların karakterlere etki etmediğini, filmin başında
nasıllarsa sonunda da öyle olduklarını görüyorsunuz. Her karakter değil ama
çoğu yan karakter öyle:
Finn - Bir önceki filmde Asiler’in
(yeni) Death Star’ı patlatması için yardım eden Finn, bu filmde iyi ve kötünün
farkını tekrardan (!) gördü. Bütün filmi ana aksiyondan uzakta, zayıf ve
manasız bir casino hikayesinde geçirdi. Ve böyle bir görevden bile başarısız
bir şekilde geri döndü. En sonda kendisinin de gerçek bir Asi olduğunu hissetti
ve iyi bir amaç uğruna kendini feda etmeye çalıştı. Ancak yapamadı çünkü filmde
Rose diye bir karakter var.
Rose - Sadece Finn’in B hikayesinde
onun yanında olması için yazılmış bir karakter. Finn’in kendini feda etmesine
izin verse Finn’in hikayesi güzel bir şekilde kapanmış olabilirdi. Rose karakterinin
hikayesi son filmde nerelere gidecek hiçbir fikrim yok. Umarım Rey-Finn-Rose
aşk üçgenine dönüşmez.
Leia - The Force Awakens’ın sonunda
Asiler ile birlikte bir gemide New Order’dan kaçıyordu. The Last Jedi’ın
sonunda Asiler ile birlikte bir gemide New Order’dan kaçıyor.
İlk
filmin sonunda Poe ve Finn gibi yardımcı karakterler çok ilgi çekici gelmişti.
Yeni üçleme için kahramanlarımızın bu olacağına inanmış ve gelecek filmlerde ne
yapacaklarını merak ediyordum. Bu filmden sonra nereye gideceklerini
bilmiyorum, tahmin bile edemiyorum ve ne yalan söyleyeyim öğrenme isteğimi de
kaybetmiş gibiyim.
Filmde
gelişen ve ne kadar çok beğenmediğim şey olsa da iletişimini ve etkileşimini
beğendiğim iki karakter var: Rey ve Kylo. Rey bir Jedi (son Jedi) olmayı
öğrenirken, Kylo bu galakside doğru tarafı bulmak için uğraşıyor. Kylo ve
Rey’in birbirlerini hem tehdit etmeleri hem de kendi taraflarına doğru çekmeye
çalışmaları ve aralarındaki etkileşim çok ilgi çekiciydi. Eğer Snoke’u alt
ettikten sonra Rey, Kylo’nun ‘galaksiye denge getirerek yeni bir güç yaratalım’
teklifine evet deseydi serinin gidişatı çok farklı ve -benim açımdan- daha
ilginç bir hal alabilirdi.
Bu
etkileşime Luke’u da dahil ederek bir üçgen yaratabiliriz. Luke’un Kylo’yla
geçmişi ve bu yüzden Rey’i eğitme korkusu gayet güzel bir şekilde perdeye yansıtılmıştı.
Ancak Luke’un ölümünün gereksiz olduğunu düşünüyorum. Evet, artık yaşlı ve
bütün gücünü kullanmış olabilir ama Asiler daha kurtulmadı ki. New Order yerle
bir edilmiş olsa ve sonra (yani son filmin sonunda) kendini ‘iyi taraf’
kazandıktan sonra barış ve huzur içinde bıraksa hem karakter için hem de
Skywalker Saga’sı için daha güzel bir final olabilirdi.
Sonuç
olarak, Star Wars - Episode VII: The Last Jedi, çok güzel hatta bazı unutulmaz
Star Wars anları ve kareleri yaratmasına ve görsel olarak çok güzel gözükmesine
rağmen hikaye ve karakter gelişimi açısından yanlış kararları yanlış şekilde
aldığını hissettiriyor. The Last Jedi defterimi Jedi Tapınağı’nda gördüğümüz
kitapların birindeki şu dizelerle bitirmek istiyorum:
"First
comes the day
Then comes the night.
After the darkness
Shines through the light.
The difference, they say,
Is only made right
By the resolving of gray
Through refined Jedi sight."
―Journal of the Whills, 7:477